8 Mayıs 2012 Salı

Çocuklar

"Çocuk medeniyettir." demiştim..
Çocuklara dokunmazsak kirli kalplerimizle, zulmetmezsek sevip okşadığımızı zannederek, adam etmeye çalışmazsak çocukluklarını yaşamadan, bırakırsak default hâlleriyle yaşamalarına, koruyup kollarsak bir hayvanın yavrularını koruduğu gibi (sadece içgüdüsel), evet bunların yanında bir kaç ufak şey yapma zahmetinde bulunursak, onlar kendi medeniyetlerini kuracaklardır. Biz ise, sabretmiş olmanın o eşsiz keyfini o aralar yaşamaya başlamış olacağız(dır.).


Aşağıda alıntılayacağım yazı Nureddin Topçu'nun bir dergi makalesi. Yazıdan çok bir iç çekiş. Bir sızlanma ve aslında çok daha fazlası.()

Biz günahkârız; meyvası nur olacak ruh tarlasını harabe yaptık.
Biz çocuklarımıza zulmettik; ezel bezminde yaşanan hayatın rüyasını yeryüzüne indiren yavrularımızın getirdiği ilahî emanete değer vermedik.
Onu kendi rüyasının âleminde elinden tutup adım adım yürüterek hakikatin mihrabına ulaştıracaktık.
Çocuk dediğimiz melek varlıkta samimiyet, sevgi, ümit, bunların hepsi vardı.
Biz onun ruhundaki bu ilahî tohumları Cennet kapılarını aydınlatacak olan nurları inkişaf ettirecekken,
onu kendi dünyasından çekip ayırdık. Kendi zevk, menfaat, riya ve zulüm zindanımıza soktuk.
Ondaki ruh cevherinin daldığırüya içindeki Allah'a götürücü olgunlaşmayı yalanladık. 
Yerine kaba maddenin dürtmeleriyle kımıldanan kirli iskeletin bütün isteklerini doldurduk.

Biz suçluyuz; iman aşkiyle dolup taşan mâsum kalpleri zehirledik.
Aşk ihtiyaciyle yanan gönülleri kararttık. Peygamber'in gösterdiği yolun remz olduğu itaatı isyana tebdil ettik.
Çocuklarımızın gözlerinde parlayan teslimiyer sevgisini öldürdük; yerine hoyrat saldırışları koyduk.
Bir büyük gün gelince bize mutlaka sorulacak: Gözlerinde iman, gözyaşında Allah görünen yavruya nasıl kıydık?
Bizden, kalbine yapılacak kuvvet aşısı,hakikat rüyasına tutulacak ışık isteyen,
temiz ruhundakihimaye ihtiyaciyle bize sığınan Allah kuzusunu nasıl boğazladık?
Onlar bizimdir de onun için değil mi? Acaba bizim olacaklar mı?
Acaba binbir zehirle zehirlediğimiz, yalanı, fitneyi, hırsı ve kini öğrettiğimiz,
elimizin ve dilimizin her kımıldanışiyle ruhlarına zulmü aşıladığımız çocuklarımız gerçekten bizim olacaklar mı?
Onlar, Cennet yolunu arayan o mâsum yürüyüşüyle dünyamızda dolaşırlarken, biz, onları arkadan vuran kahpe eller gibitakip ettikten sonra,
onlar yarının imanlı ve temiz nesillerini meydana getirecekler midir? Mezarımızda dolaşacak ayaklar,
acaba Allah'ın emaneti olan o melek adımlar mı olacak? Yoksa, yoksa?..

Çocuk denen ve nüsha-i kübra olan bu ilâhî cevherden binbir hayvanın hırslariyle yüklü çehreler çıkarmak hüner mi, inkılâp mı, nedir dersiniz?



1 yorum: